BILINMEYENLERI ILE DUBAI…

Dubai bekle bizi…

İnsanoğlu hayalleri ile yaşar.Doğumdan ölüme, geceden gündüze, doğudan batıya bir bütündür hayatı. Çevresinden etkilenir, hayatına yön verir. Ne yapmak istiyorsa o yolda evrim geçirir.Kısaca tecrübelerinin bir bütünüdür herşey.

Doğum ile başlar öğrenme ve keşfetme.Önce dokunur sonra ısrarak devam eder. Keşfetmenin farklı yönlerini öğrendikçe ,okumaya ve sonrasında hareket etme ile  evrimleşir.

Okuyarak öğrenme döneminde,işin teoriğini kapsa da, bildiklerini gördükçe büyülenir etkilenir.

Bu durum hayatın her aşamasında böyle devam eder.

Karşısına upuzun yollar çıksa da yılmadan mücadelesine devam eden dönem başlar.

Ve adını ister siz koyun ister başkası ama olmuştur artık o da bir sırtcantalı.

İhtiyacı kadarını alır çantasına ve koyulur yollara.

Bizim de böyle başladı yollarda olma mücadelemizin masalı.

Hikayemize yeni hikayeler katmak adına, düştük yollara.

Rotamızı kırdık Arabistan Yarımadası’na. Keşfedilecek kocaman bir ülke var karşımızda.

Hazır mısınız Dubai sokaklarında turlamaya, çölde safariye ve hiç aklınızın alamayacağı binbir türlü ilklere.

Haftanın her günü sefer yapan Air arabia’nın 982 sefer sayılı tarifeli uçağı ile Sabiha Gökçen’den yollara koyulduk sadece bir sırtçantamızla.

Keşfe hazır olun ,  bilinenlerinin aksine bilinmeyenleri ile de ünlü, Dubai’ye gidiyoruz.

Air arabia, Arap ülkelerinde çok kullanılan uçak firmasıdır. Emirates’ten sonra üne kavuşmuş olsa da kısmen ucuz uçak seferi yapan firma olarak da bilinir.

Uçağın personeli de pilotları gibi Arap vatandaşı.

Sıcak ve samimi bir şekilde yolcuları uçağa aldıktan sonra kapının kapanması ile birden ,  ‘’Flight Prayer’’ anonsu ile kısmen irkilebilirsiniz.Sakın panik yapmayın, bu işin doğasında olan bir şey.

Siz de diğer yolcular gibi duanızı edin ve özgürlüğe ilk adımınızı atın.

Dubai’ye gitmek için Air arabia’yı kullanacaksanız ,Sharjah Havaalanı’na ineceğiniz kesin gibidir.

Çünkü Dubai ‘deki havaalanlarına daha çok Emirates havayolları inmektedir.

Nitekim ,  dünyanın birçok yerinden ziyaretçi ağırlayan Dubai’ye inmek öyle kolay değildir.

Sharjah Havaalanı’na indikten sonra , Dubai’ye kolaylıkla gidebilirsiniz.

Sharjah , Dubai’ye sadece 20 km mesafede olan bir emirliktir.Dubai kadar gelişmiş olmasa da ,  diğer emirlikler gibi ,  Dubai ve Abu Dhabi gibi büyük emirliklerin gelirinden beslenir.Kuralları katıdır.Öyle istediğiniz gibi şortla , kısa tshirt ile dolaşamazsınız.Ne de olsa gittiğiniz ülkenin kurallarına riayet edilmelidir.

Birleşik Arap Emirliği ,  7 ayrı emirlikten oluşmuştur.  Abu DabiDubaiAcmanFüceyreÜmmü el-Kayveyn, Reis el-Hayme ve Sharjah ile birlikte 7 emirlik birbirine çöller ile bağlıdır.

Birleşik Arap Emirliğinin sahilde olan kentleri Sharjah ,Dubai ve Abu Dhabi’dir.

Sharjah’dan Dubai’ye karayolu ile kolaylıkla gelebilirsiniz.Ancak sabah trafiğini de hesaba katmalısınız. 8 şeritli yolda gereksiz yere vakit geçirmemeniz içten bile değil.

Duba’nin petrolden önceki asıl geliri ,  incicilik , balıkçılık ve tabiki konumu gereği basit tekneler ile yapılan deniz ticaretiymiş.

Ancak ,  80’li yılların sonlarına doğru denizde yapılan kazılarda petrolün bulunması ile , şehrin ekonomisi hızla değişmiş.

Diğer emirliklere de emsal teşkil eden Dubai’nin gelişimi 90’lı yıllara dayanıyor.Yani sadece 20 yıl gibi kısa süre içerisinde çölde bir cennet yaratılmış

Tabii , bu sırada Abu Dhabi’de de petrol bulunmuş ve iki emirliğin çıtası günden güne yükselme göstermiş.

Birlieşik arap Emirliği’nin başkenti Abu Dhabi’dir.

Toplamda 7 milyona yakın nüfusun yarısını Araplar oluşturmaktadır. Geri kalanı ise Hintli ,  Pakistanlı , Endonezyalı gibi Asya ülkeleri ve diğer ülkelerden çalışmaya gelen yabancı millette ait insanlar oluşturmaktadır.

Günden güne nüfusunun hızla arttığı bu eşsiz şehrin girişinde Greek nehri sizi karşılayacaktır.90lı yıllara kadar Dubai’ye can veren Greek nehri’nde hali hazırda turistik kayıklar ve balıkçı tekneleri, nostaljiyi yaşatmak adına hizmet vermektedir.

Petrol ‘ün %20’si Dubai’de çıkartılmaktadır.Arap emirliğinin asıl petrol zengini olan emirliği Abu Dhabi’dir.

Günlük gelirinin 300 milyon dolar olan bir şehir düşünün.İşte böyle bir yer Abu Dhabi.

Günlük petrol geliri 40 milyon dolar olan , çok daha mütevazi Dubai şehrinde ,  yolunuza devam ettiğinizde , gökdelenler ufukta belirir.

Dubai’ye yapılan her gökdelen mutlakla dikkat çekici olarak tasarlanmaktadır.Dubai Şeh’inin özel izni ile yapılan her bina , gösterişli ve ihtişamlı olmalıdır.

Çok katlı binalardan ,  tek katlı villalara ,  otobüs duraklarından , kafelere kadar halkın kullandığı , gözleri ile tanıklık ettiği herşey insan oğlunun aklının hayalinin alamayacağı güzellikte ve yaratıcılıkta olmasına önem verilmektedir.

İşte hayallerle dolu Dubai’ye çakılan ilk çivi ile şehrin gelişimi böyle başlamıştır.

Çölde bir cennet hedefi ile yola çıkılan ve 20 yıl gibi kısa süre içerisinde ,  hem nüfusunu hem de gelirini katlayarak arttıran Dubai’nin iş dünyasındaki kısa kodu ‘’To buy’’ın nereden geldiği şimdi anlaşılmaktadır.

Dubai verginin olmadığı bir yerdir.Parasal gücü olan her markayı burada görebilirsiniz.

Şehir adeta 3 bölgeye ayrılmış gibidir.Sharjah’dan gelinidğinde ilk durak eski Dubai diye adlandırılan Degra bölgesidir.Greek nehrini aşıp yola devam edildiğinde Dubai’nin iş merkezine gelmişsinizdir artık.Çok katlı binalar göğü delercesine yerleşmiş olsa da, şehirdeki düzen de gözünüze çarpacaktır.

Dünya’nın en yüksek binası olan Burj Khalifa , 828 metrelik ihtişamı ile adeta Dubai’nin gücünü gösterircesine şehrin en merkezi noktasına inşa edilmiştir.

Dubai’nin yeni yerleşim yeri olan Jumeriah bölgesi , sahil şeridinin en renkli bölgesidir.Şehrin batı yakasını oluşturur.

Şeh-in hayallerinin gerçekleştirdiği bu bölge ,Duba’ye turist çekilmesi yönünde büyük paya sahiptir.

5 yıldızlı oteller ,  cafeler ,  dünya mutfağından lezzetlerin servis edildiği restaurantlar ve tabiki büyük Palmiye adası.

Hepsi insanoğlunun hayallarinin ürünü.

Dubai esasında insan ufkunun neler yapabileceğini gösteren en güzel örnek gibi yıldan yıla değerini arttırmaktadır.

Jumeriah Bölgesindeki oteller yaz sezonunda pahalı olabilir. O yüzden bütçenizi iyi ayarlayın.

Çünkü sadece Jumeriah bölgesinde değil ,  Dubai’nin birçok yerinde yapılacak çok fazla ilkler göreceksiniz.

Dünya’nın en büyük akvaryumunda binbir çeşit balıkları izleyebilir ,  çöl sıcağının yaşandığı şehirde buz gibi alış veriş merkezlerinde turlayabilir hatta yapay kar tepesinde kayak bile yapabilirsiniz.

Şehri layıkı ile gezmek için araba kiralamanızı öneririm.8 şeritli yollarda dolaşmak başta zor gelse de kısa sürede alışacaksınız , emin olun.Araç kiralamak için bütçenizi çok düşünmenize gerek yok. Hayli ucuza araç kiralayabilirsiniz.

Esasında araç kiralamadan ziyade, işin en önemli kısmı tabiki de benzin. 40 litre için sadece 60 TL vereceğinizi düşünürseniz , her araç kolaylıkla sizin olabilir. Hayatınızda bir kere de olsa neden bir Ferrari sürmeyesiniz öyle ya.

Mutlaka Çölde bir safari turu da yapmalısınız.Bedevilerin hayatına kısa da olsa giriş yapabileceğiniz bu kentte her gün safari turuna çıkılmaktadır.

6 saat süren bu turlar genellikle Jumeriah bölgesinde hareket ile sizi unutamayacağınız bir yolculuğa çıkarıyor.

Engin bir kum denizinde sadece siz ve güneş. Hayatın ne kadar önemsiz olduğunu daha çok anlamanız için bir kere çölde güneşi batırın. Bakın nasıl yenileneceksiniz.Benden söylemesi.

Dubai anlatmakla bitmeyen ,  kısaca gidilip görülmesi gereken bir yer.

Dubai’nin 24 madde ile bilinmeyenleri ;

  • Dubai çöle kurulmuştur.
  • Petrolden önceki en önemli geçim kaynağı incicilik ve inci işlemeciliğiydi.
  • Duba’nin nüfusu, sadece 20 yılda 18 kat artmıştır.
  • Dubai’de tek orjinal nehir Greek’tir.Diğer tüm nehir , su birikintisi veya göl yapay olup, insanoğlu tarafından yapılmıştır.
  • Dubai’de dağ bulunmamaktadır.
  • Dubai’de her yeşil alanın alt yapısına sulama yapılması için boru döşenmiştir.
  • Dubai şeh-i’nin evinin olduğu bölgedeki trafik lambaları , cadde taşları ve duvarlar altından yapılmıştır.
  • Hizmet sektöründe çoğunlukla diğer millete ait insanlar çalışmaktadır.Araplar çoğunlukla hizmet sektöründen hizmet almaktadırlar.
  • Dubai’de 200 ‘den fazla gökdelen bulunmaktadır.
  • Dubai’nin petrolden geliri günlük 40 milyon dolar’dır.
  • Dubai’de dünyanın ilk yedi yıldızlı oteli inşa edilmiştir.Burj El Arap , İngiliz bir mimar tarafından Jumeriah Bölgesine yapılmış olup yelken görünümündedir.Ancak ,denizden bakıldığında kocaman bir haç görünümündedir.Dubai’de , Burj EL Arap ‘ın mimarisi için , ‘’İngilizler Araplara kazık atmıştır’’ şeklinde bir inanış da hakimdir.
  • Dünyanın en pahalı şat içkisi Burj EL Arap’ın restaurantında olup , tek bir bardağı sadece 8000 dolar’dır.
  • Burj El Arap’ın beyaz perdesini , diğer kuşlardan korumak için haftada bir kez olmak kaydı ile şahin getirilip uçurulmaktadır.
  • Dünya’da suç oranın en az olduğu yer Dubai’dir.Sokaklarında, günün her vakti gönül rahatlığı ile gezebilirsiniz.
  • Dubai , benzin’in en ucuz satıldığı yerlerden biridir.
  • Dubai sokaklarında seyir halinde olan araçlar mutlaka tertemiz olmalıdır.Trafik polisin, aracını kirli kullan kişilere ceza yazma yetkisi bulunmaktadır.
  • Dünya’nın ilk yapay adası Dubai’de kurulmuştur. Palmiye adası’nın dünyanın birçok yerinden ziyaretçisi mevcuttur. Palmiye yapraklarında bulunan villaların sahipleri dünyaca ünlü zenginlerdir.
  • Dubai’de sadece Arap’ların alabileceği tek bir bölge mevcuttur.
  • Yöresel elbiselerden, erkeklerin giydiğine Kandura ,kadınların giydiğine Abaya denilmektedir.Erkeklerin başına taktıkları siyah halka, eski zamanlarda develerin ayaklarını bağlamak için kullanılan kilittir.
  • Dubai’nin dünyadaki kısa adı , satın al anlamına gelen ‘To buy’’dır.
  • Dubai’de ,828 metre ile dünyanın en uzun binası Burj Khalifa bulunmaktadır.160 katlı binanın en üst katında dünyanın en yüksek noktasına inşa edilmiş mescit bulunmaktadır.Bu mescit sadece Dubai Şeh-i tarafından kullanılmaktadır.Burj Khalifanın camları için 1 milyar dolar harcanmıştır.Camları her gün temizleyen bir ekip mevcut olup , aralıksız her gün çalışan ekip , bir camı, yılda sadece 4 defa silebilmektedir.
  • Burj Khalifa’nın asansörü saniyede 10 metre çıkmaktadır.
  • Burj Kalifa’nın önünde devasa bir havuz mevcut olup , akşam saat 18.00’den sonra her yarım saatte bir su gösterisi yapılmaktadır.
  • Dubai Şeh-i nin arabası Mercedes olup , dünyada sadece bir tane bulunmaktadır.

Ömrünüzde mutlaka görülmesi gereken yerler arasında olan Dubai ,sizi büyülü hayalleri ile bekliyor.Emin olun sadece gezmeyeceksiniz ,  Dubai’de kalmak hatta yerleşmek için bahaneler türeteceksiniz.

Keşfe devam ,

@varliksezgin

IMG_1363 IMG_1394 IMG_1398 IMG_1444 IMG_1452 IMG_1489 IMG_1527 IMG_1552 IMG_1558 IMG_1590 IMG_1607 IMG_1631 IMG_1642 IMG_1713 IMG_1756 IMG_1878 IMG_1940 IMG_2013 IMG_2066 IMG_2160

Babakale

Güneş’in batarken üzüldüğü yer – Babakale

Şehir yaşamından ara ara bunaldığınızda ,  şüphesiz aklınıza ilk olarak , Anadolu’nun bir köyünde yaşamak gelir.Her lezzetin ve ilişkilerin doğal olduğu, olabilidiğince samimi içten ,  herkesin birbirini tanıdığı yeşillikler içinde bir yer.

Bu sadece düşüncede kalsa da , Anadolu’da böyle yerler bulmanız kaçınılmaz.

Belki bir haftasonu kaçamağı için böyle yerler çok ülkemizde.

Arabaya atladığınız gibi ,  hemen yakın yerlere kolaylıkla , günü birlik de olsa gidebilirsiniz.

Ama size öyle bir yer anlatacağım ki ,  inanın kısacık sürede bitirseniz dahi ,  havası suyu, doğası ile günlerinizi hatta yıllarınız bile geçirebilirsiniz.

Yani demem o ki ,  yerleşmemeniz kaçınılmaz.

Şimdi gözünüzü kapatın ;

Haritayı düşünün ve Anadolu’nun en batı ucunu işaretleyin…

Bu yazı dizisinde birlikte  Babakale’ye gidiyoruz.

Babakale Anadolu’nun en batı ucu olan Bababurnu’na kurulmus,  Ege’nin en batı ucu ,

Anadolu’nun da, hatta Asya kıtasının.

‘’Güneşin üzülerek de olsa en son battığı yer’’ diye adlandırmış yerli halk.

650 kişilik nüfusu ve 220 hanesi ile bir dağın eteğine kurulmuş, batı ucunu da engin Ege denizi’ne yöneltmiş.

Bu hane sayısından 40 ise ahır olarak kullanılmakta.

Yani 180 hane birbirleri ile yıllardır barış ve huzur içinde yaşıyor.

Sanki bir film seti kıvamında yerleşkesi,

Yoğun tarihi olaylara şahit olmuş Babakale’nin tarih sayfasına girişi ise bir hayli ilginç ,

1723 yılında fırtınadan kurtulmak icin Babakale’nin doğal limanına sığınan padişah lll.

Ahmet’e dert yanan Babakaleli’lerin dertlerine derman olmak için padişah , Vezir Damat

İbrahim Paşa’yı , yörenin güvenliğini sağlamak için görevlendirir.

Vezir Damat İbrahim Paşa da Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa’yı durumu düzeltmek için yetkilendirir.

Hemen bir ferman çıkartılarak ,  ülkenin dört bir yanında bulunan mahkumların da,

Babakale’de inşa edilecek kale , çeşme, camii için görevlendirilir.Bu göreve gelenler inşaat

sonrası serbest kalmak üzere gönüllü olarak görev aldılar ve yerleşim de bu şekilde sağlanmış olur.

300 yıl öncesinde yapılmış olan Kalesi ,  hemen denizin kenarında.Kale’nin hemen kapı girişi ise köyün orta meydanı.

Bir evin ,  salonu gibi adeta.

Bu meydanda, 2 kahve göze çarpar hemen.Biri yazlık diğeri ise kışlık olarak kullanılıyor.

Babakaleli’ler , kışın tek sobalı kahvede , 25 kr’a çayları yudumlamanın keyfini yaşarken ,

gündüzleri ise balığa çıkıp ,  lezzetli Ege balıklarını avlamanın derdindeler.

Arkasında kocaman bir dağ var dedik ,  verimli ovalara sahip dedik ,  tarım olmazsa olmazlarından.

Zeytin ve zeytin yağı, ekonomisinin bir diğer dinamosu gibi adeta.

En yakın ilçe olan Ayvacık ,  tam 9 km uzaklıkta.Yolları tekli gidiş geliş olması , ulaşımı

kısmen zorlaştırıyor olsa da , dış dünyadan tamamen tecrit edilmiş gibi.

Yani , bizi bizeyiz gibi bir yer.

Haftanın sadece bir günü Ayvacık’tan bir doktor geliyor köye.

Perşembe günleri bakım ve kontrol günü anlayacağınız.

1 tane yerleşik kamu görevlisi var, o da şüphesiz okulda görevli öğretmeni.

Meydan’da tek bir sınıfı ile yıllardır eğitim ve öğretim neferliği yapıyor Babakaleli öğrencilere.

Mavi önlüklerini giyip, yokuş aşağı okulun yolunu tutan öğrenciler, sabah zili ile sınıfta yerini alıyor.35 civarında çocuk eğitim görüyor burada.

Her geçen sene ise sınıf mevcudu azalıyormuş köyde, duyduğumuz kadarıyla.

Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa’nın , köye büyük katkısından olsa gerek ,  çoğu Babakaleli’nin adı, şüphesiz Mustafa.

Kime adını soruyorsan, Mustafa demesi hayli ilginç gelse de ,  Babakale için gayet normal.

Hatta birbirlerine lakapları ile sesleniyorlar.

Televizyon’un gelişi bile vizontele hikayesi gibi.O yıllarda binbir zorlukla dağın tepesine kurulmuş olan verici hala ayakta.

TRT’ninki ise daha bir yükseğe çakılmış.Şimdiki görüntülerin alınmasına vesile oluyor.

Babakale bıçaklarını biliyor musunuz ? Ülke çapında çok meşhurmuş, hatta özel siparişler ile yurtıdışına bile satıyorlarmış , bizzat orada öğrendim.

Bu işi yapan sayılı aileler kalmış köyde.El emeği, göz nuru babadan gelen meziyeti yapan 2 aile ,  küçük dükkanlarında hala alın teri ile ekmek parası derdindeler Babakale’de.

Samimiyet paha biçilemez Babakale’de.

Saat: 6.00 da uyanıp, köyü turlarken kahvede bir kalabalık görürseniz , bilin ki ,  Ayvacık’tan gelecek ekmek arabasını beklemektedirler.

Sıcacık ekmek ,  hemen araçtan alındığı gibi doğruca sofrada yerini alıyor..

Dar sokaklarının denize ulaştığı ,  incir ağaçları ile kapısı birbirine yakın taş evleri ile muazzam doğanın buluştuğu Babakale tam bir bütün eşliğinde

Peki ya lezzetlerine ne demeli ??

‘’Bir sabah kahvaltısını bu denli iştahla yediğiniz bir yer daha yok’’ desek yeridir.

Engin Ege denizine karşı ,  sofranızda mis gibi keçi peyniri ,  yeni kümesten alınmış yumurtalar ,bahçeden yeni toplanmış domatesler,kekiğin enfes kokusu, berrak zeytinyağı ile karıştırılmış acılı ezme ve lokum gibi zeytinler ile tadı damağınızda kalacak reçeller.

Akşam yemeği için de deniz ürülerini şiddetle tavsiye ederim.

Düşünün mesela ,  denizde yeni avlanmış, filato şeklinde servis edilmiş palamut, ahtapot ise canlı bir şekildeymiş gibi sofrada yerini alıyor.

Kalamarın büyüklüğü ise bir hayli ilgi çekiyor.

Denizde de bir yakamoz oldu mu demeyin o akşam yenen yemeklerin keyfine ve lezzetine.

Belki fonda Türk Sanat Müziği de oldu mu ,  işte o zaman Babakale’nin ne kadar doğru bir tercih olduğunun bir göstergesi gibi.

Şimdi açın gözünüzü ;

Babakale’ye gitmek istiyor musunuz ,  istemiyor musunuz ?

Ulaşımı çok kolay…

İlk durak önce Çanakkale ,  sonra da Geyikli üzerinden ,  Babakale…

Yolunuz açık olsun ,  Mustafa’lara selam ve sevgi götürmeyi de unutmayın.

Keşfe devam ,

Varlik

babakale-haritasiDSC_1775 DSC_1777 DSC_1780 DSC_1783 DSC_1786 DSC_1789 DSC_1792 DSC_1794 DSC_1795 DSC_1801 DSC_1802 DSC_1808 DSC_1811 DSC_1816 DSC_1827 DSC_1831 DSC_1859 DSC_1861 foto_raf 1 foto_raf 2 foto_raf 3 foto_raf 4 foto_raf 5 fotoğraf fotoğraf2

İsmail Hakkı Ağlar

İlginc bir yer Hatay…

‘’Medeniyetler Sehri’’ tanımı bile az gelir belki de.

Nitekim Anadolu’nun bir özeti gibi o küçücük coğrafyasında.

Akdeniz’in başladıgı hemen Suriye’nin yan komsusu…

Taşı sıksan tarih çıkacak gibi adeta.

Her yerinde farklı bir hikaye farklı bir anı barındırıyor

Nerden mi biliyorum?

Açıkcası bunu anlatmak uzun olacak ama kimin anlattığı daha önemli gibi

Yerli biri olmalı , bunları bilen ,

Gönül vermiş olmalı biraz da kanaat önderi,

Toprağının her karışını iyi bilen olmalı,

E dolayısıyla o topraklarda doğmalı

İşte böyle biri ,  bahar aylarından Mayıs’ın 5’inde

Kıbrıs çıkartmasından 10 sene öncesinde Hatay’ın merkezinde doğdu

Kanının son damlasına kadar Hataylı Ismail Hakkı Ağlar…

Bilgili görgülü…

Öyle bilindiği gibi Universite mezunu değil.

2 defa teşebbüs etmiş Universitelere.

İkisi de yetmemiş , bırakmıs ,

Asıl, Hayat universitesine Hatay’da başlamış.

Lise mezunu desek de ,  Universitelerin kralını okuyanlara taş çıkartıyor.

Bilgi ile dövüyor , davranış ile etkiliyor insanları.

6 kardeşten biri.

Memur bir baba , ev hanımı bir anne.

Belki de diğer kardeşler okusun diye çalışmayı tercih etmiş

Hayat mücadelesine Hatay’dan başlamış..

Kendine göre okumamak bir Hata’y olsa da ,

3 cocugunun eğitimine önem vermeyi atlamamıs.

Kübra ,Sudenaz ve Ekrem , babalarının yeni nesil aynası gibi

Başarılı her erkeğin arkasında bir kadın olduğu da unutulmamalı,

Eşi ile Hatay’ın değerlerine ışık tutuyorlar..

Hem de bıkmadan usanmadan.

Turk Halk muziği meraklısı.

Bu toprakların ilizyonunu ve yaşamışlıklarını anlatırcasına

Her dile geldiğinde gözlerini kapatıp iç geçirmesi de muazzam.

Sadece kendisi değil, bağlamayı da konusturuyor…

Dalış en merak saldıgı sporlardan.

Merakını gideriyor mavilikte.

Belki de özgürlüğe kulaç atıyor ,yürüyerek değil tamamen yüzerek

Bu arada Su topu Federasyonu Baskanı oldugunu biliyor muydunuz ?

O kadar işi arasında , vakit ayırmak zor olsa da üstesinden geliyor.

Gerçekten gurur duymamak elde değil.

Okumak da olmazsa olmazı..

Almanca, biraz da ingilizce biliyor İsmail Bey.

Tam bir kanaat önderi Hatay’da…

Örnek bir vatandaş profili

‘’Asla gitmem diyor memleketimden’’

Hatay’ın her zaman ihtiyacı olacak ona…

E bu vatanın da onun gibi bir vizyoner kişilere…

Tanımak bir şans değil ,  bir onur kendisi ile..

Acaba bu topraklarda böyle kanaat önderleri var mıdır , varsa ne şanslıdır…

 Hatay Life imtiyaz sahibi ,

 İsmail Hakkı Ağlar  , iyi ki var…!!!

 

 

30’a geçiş.

İçi ne kadar dolu bir ifade ,

Yaş olmuş 30 ,çok yakın bir tarihe kadar sadece 20’li yaşlardaydık halbuki.

29 olsa da bu , 20’ydi işte var mı ötesi , 

Oysa ki ne heyecanla girmiştim 20’ye,

Daha dün gibi hatırlarım,

Göbek ata ata, naralarla şarkılarla türkülerle,

Belki de reşit olmanın verdiği hevesle ,

Yine arkadaşlarımla, ülkemin bir başka diyarlarında,

Hatırlar mısınız 10 yaşına bastığınızı ?

Sadece çocukluktu tabi , ne önemi vardı 9’dan 10’a geçişin..

Hele de 19’dan 20’ye yavaş yavaş…

Belki de üniversite yıllarıydı , heyecan dorukta, saniyeleri saya saya…

Sanki her kapı açılacak ,  öylece çat kapı ‘’heheeeyy’’ ben 20’yim, açılınnn dercesine

Belki de tekme atarak girilecek gibi, kapıların duvar olduğu 18’lerde ,

Oldu da başım göğe mi erdi?? Sadece tatmindi halbuki ,

30 olalı 72 saat oldu şunun şurasında, 

Bir girip çıkmak için neler vermezdim diyenlerinizi duyar gibiyim ,

Oldu bir kere, geri dönüş var mı hayatta?

Güneşin, her geçen gün ‘’Doğmasın’’ dercesine uyanırken, gözleriniz yavaş yavaş açılmasına ne demeli ,

Hareketlerini yavaşlatanlar bile yok mu aramızda ,zaman yavaşlasın dercesine

‘’Büyüdüm artık, bunları yapmamalıyım şunları dememeliyim , öyle davranmamalıyım diyenler milyonlara ulaşmış durumda …’’

20’lerin bitiminin son 3- 5 günü ise 20-30 arası neler yaşadıysan gelmiyor mu akıllara, iyiden iyiye düşünmesen de her sabah gözünü açtığında hatırlatırcasına ‘’ günaydın ‘’ dememeyi ihmal etmiyor muyuz?

20,21,22 üniversiteyi bitirme telaşı…

Bölüm ağır olunca ,ezberle dur öylece..Var mı ötesi…

Peki ya sonrası ,  bir heyecanla askerlik telaşı,

Askerlik ; Gelene geçene hocam demelerle başlayan macera, sonrasında tıpış tıpış  ‘’emret komutanım’’a nasıl da döndü?

‘’Bitsin bir an önce de iş hayatına atılsam’’ dediğimi de dün gibi hatırlarım o soğuk palaskalı hallerde..

Askerlik sonrası ,  iş güç telaşı…

Her erkek milyon kere duymustur herhalde ‘’ asıl askerlik, askerlik sonrası başlıyor’’ diye.

İşe girişler , sabah 8.00 akşam 17.00 arası çalışma maratonuna ayak uydurmalar ..

Belki samimi belki riyakar, yaşayarak öğrenmeler ,

Müdür davranışları ,  kurumsal ilişkiler, gereksiz samimiyetler ve diğerleri…

‘’Yok canım, asla beni etkilemedi, hiç yaşamadım böyle kurumsallıklar’’ diyen varsa anlını karışlarım, bilesiniz…!!

Yavaş yavaş, yaş ilerlerken 25’lere 26’lara , tamam dediğin anda, bir anda aldığın radikal kararlarla nerede olduğunu bilmediğin bir yerdesindir…

Kolay değildir ; Ama radikal kararları alırsın 20’lerde… Çok da müsahittir bu yaşlar…

Yaptıkların , gayet kabul edilebilir…Hür irade artık senindir ,  sürüklenirsin rüzgarda bir yaprak gibi, toslayıncaya kadar o duvara.

Evlenirsin ,  yuva kurarsın , çalışırsın , ya da alırsın çantanı basar gidersin uzak diyarlara…

Dönüp arkana bakmadan , usulca yol alırsın , belki de kendini ararsın; İyikilerin,keşkelerin gelir aklına ve daha bir hışımla yürürsün , tecrübe edindiğin herşey ile , hayat maratonunda.

Kendin gibi görürsün insanları, empatinin bol olduğu dönemdir 20’ler,  dönemezsin de geri , kabul edersin yanlış da olsa…

Keşkeler ile yatar kalkarsın belli bir dönem…Her keşkeyi , iyikilere dönüştürmek de senin elinde olduğunu sonra öğrensen de, gecelerce üzülürsün, ağlarsın belki de.

Tecrübeler birikir de birikir…

28-29 olduğunda ,  yol bitecekmiş gibi düşünmeler başlar usul usul.

Sanki artık emeklilik gelmiş gibi olur..

‘’30’da emekli mi olacağım acaba’’ gibi düşünceler de oluşur akıllarda…

Kağıt kalem alıp vasiyetini hazırlamaya kalkanlar da olmamış mıdır bu dönemde??

Ve bir akşam gelir ,  dostlarınla bir araya gelmişsindir…Sebep sensindir ,  sen ve 30!!!

Birliğinizin ilk saniyelerinde arkadaşların yanındadır.Seni yanlız bırakmazlar bu anlarda…

30’la ilk tanışma anımı sanırım unutmayacağım.

Denizde ,  Boğaz’ı delerken vapur , son durağa vardığımda olmuştum artık 30. Eminönü’nde denize baktığım anı sanırım unutmayacağım.

Nefes alamadığımı her an dün gibi hatırlayacağım sanırım.

Sıcak ve nemli bir yaz günü , yaş da beden de ruh da olmuştu 30….

İşte asıl soru , 30 gibi mi hareket etmeli , yoksa 20 ‘yi bırakmamalı mı ?

Adeta yeni bir asrı bitirmenin mutluluğu yaşanmalı belki de…

Belki de,  dün dündür bugun bugündür denip ,  yola devam edilmeli…

Bir arkadaş ne güzel dedi ,  ‘’Ekibe hoşgeldin’’ ,

Ya diğeri , ‘’ En güzel yaşlara merhaba’’ , peki ya diğeri ‘’ işte beklenen an’’

Güzel bir duygu 30 olmak ,

Yeni doğmuş gibi

3.yy yaşamak gibi

Tecrübeleri kullanma vakti ,

Keşkelerden ders alma vakti

Önyargılardan kurtulma,iyikileri anma vakti,

30 ‘u görmenin verdiği mutluluğu yaşama vakti ,

Şükr etme vakti,

Değerleri koruma vakti,

Zor olsa da daha da büyüdüğünü kabul etme vakti ,

İmkansız gibi görünse de , 30 olmanın zorluklarını da yaşama vakti ,

Hayatı 30’lu yaşama vakti ,

Yaş 30 olmuş ,  bakalım hangi limanlara doğru sürükleneceğiz ? Keşke biliyor olsak…

İyikilerle, keşkelerle, mutlulukla, hüzünle , kosturmacalarla, hüzün ve sevinç gözyaşları ile dolu dolu biten 20’lere elveda…

Her 30’lu olanlara merhaba ,  partide ben de varım!!!Davetiyem 10 Ağustos 2012 itibariyle geldi, merak etmeyin…:)

Sevgiler ,

Varlik

 

 

 

 

 

 

Irmak

Samsun ,

Karadeniz’in sirin sehri .

Her gecen gun daha da buyuyor, gün gün an an ,

Endustrisi , turizmle canlanan ekonomisi, son hız artan insan sayısı

Karadenizliliği

2000 de bıraktıgımda sadece 300.000 olan nufus su aralar 600.000 lere dayanmıs durumda

Buyumesin mi ? Gayet tabi büyüsün , ekonomiye can versin ,  kazansın kazandıkça da ülke ekonomisini de kalkındırsın.

Nice değerler cıkardıgı gibi değerler kazandırmaya devam etsin.

Bir Yasar Dogu, bir Orhan Gencebay , Samsun denilince akıllara gelen ünlülerden.

Şehir de güzelleşti bu sürede ,

Caddeler, sokaklar , binalar , Kafeler ,

Hatta deniz manzaralı nadir alısveris merkezlerinden biri de Atakum’da yukselmiş,

Hizmet etmekte Samsunlu’ya , Samsun’u mesken bilmiş misafirlerine,

Neticede güzel sehir Samsun, yüreklidir Samsunlu, merttir…

Bu aralar acı gunler yasıyor Samsun.

Mert ırmagı’nı costurdular nedense ,9 canı aldı gitti.

Su an sakin mi bilmem ama şişirdiler saçma sapan yere ,

Doldurdular önünü , binalar diktiler yok yere…

Yok yere bir sebepten aldılar bos araziği bilinmeyen sahiplerinden

Imar izni olmadan birilerine sattılar

Sonra nasılsa , dediler apartmanları dikelim üzerine ,

Amaclanan hedef dogru olsa da strateji dogru mu?

Ekonomik durumu cok iyi olmayanlara ev satacaksın ömrünün geri kalanını

Rahat etsin diye ucuza ev sağlayacaksın diye ( tabi asıl amac buysa)

İnsanları yok yere gömmenin ne anlamı var?

Samsunlu’lar bilirler Mert Irmagı’nın debisini

Yavas akar.Coskusu seviyelidir.Limiti aşmaz

Ama engel gorurse önünde cağlayanlasır

Duranı yıkar, set vuranı yok eder.

Nitekim bu sefer de öyle oldu.

Aldı 9 canı Karadenız’de kayboldu, patlattı enerjisini engin denize ,

Geride gözü yaslı insanlar, boynu bükük kocaman sehir

Ve yöneticiler…

Halk acıklamalarını bir bir dinledi ,inandı mı ? Hadi ordan dedi kimileri

Kimileri galiba haklı dese de , olan 9 cana oldu.

Yıllarımı verdim Samsunlu’lar gibi Samsun’a.

Mert Irmagı’nı cok gectim,

Hani Otogar’a gitmek icin basitse üzerinden gectiğimiz kücük bir ırmak

Hic akıllara geliyor mu bu denli tasacagı ?

Hic dusunur mu Samsunlu ,  hırcınlasacagını?

Ama bu sefer olan oldu.Sonuc ortada…

Yagmur yagmıs olabilir ki bu zaten Samsun’un kendi kaderidir.

Yağacak tabii , yağdıgı gibi de akacak.

Akacak onunde set yoksa engel yoksa, kocaman apartmanlar yoksa.

Samsunlu da bilir bu dengenin bu sekilde kuruldugunu.

Ama gelip de ,  ‘’ Yagmur coktu , o sebeple oldu veya TOKI Baskanı : Biz daha kotu olabilecek durumu engelledik’’ gibi sacma sapan acıklamalara inanmaz.Inanamaz.

Sen ınandırısın belki geri kalan 80 kenti, 80 takla atarak 80 lafla ama Samsunlu inanmaz.

Bu boyle biline…

Geçmiş olsun Samsun…

Hak ettiğin yerler seni bekliyor!!Biraz daha bekle…

Trakya

Ani kararlar verir misiniz ?

Hani bir yere gideyim mi, gitmesem nasıl olur ? Ya boşver ne gerek var falan denir ya iste, öyle bir sürecti belki de benim yaşadıklarım…

Gerci önceden planlanmıstı , herşey rayında ilerliyordu ve de öyle olacaktı…

O sabah gözümüzü gün ağırırken açtık..Saat: 7.00 sularında uyandığımız gibi ,  buluşup doğruca Trakya yollarına koyulduk…

Gün her gecen saat, dakika saniye daha da kendini belli ediyordu Doğu’dan doğru…

Önce bir kahvaltı yol üzerinde..Börek çörek ile karın doyurmaca…

Sonrasında rotamıza koyularak Edirne yolunu tuttuk…

İlginc ki ,  yollar bombos, tek tük araba geciyor ,  kamyon bile nadirdi tüm yol boyunca..Halbuki TEM’de gitmenin verdiği mutluluk hızımızı cok da değiştirmemişti hani…En azından benimkini…

Edirne ,  Osmanlı’nın başkenti ,  tarihe tanıklık eden şehir , Avrupa’ya açılan kapı ,  gizem dolu, tutku dolu bir şehir…Ne denirse…

Hemen yanı ,  Avrupa..O süslü ,  sözde modernlik ,  batılılaşmışlık ve örnek gösterilen coğrafya…

Sanırsın ,  Avrupa olmazsa olmaz…

Hiç de bile…Hic farkı olmadığını gidin de görün…

Aksine ,  zenginliğin kültürün beşiğinde kaybolacaksınız Edirne’de benden söylemesi…

Öğle saatleri gibiydi varışımız.Sıcaklık da 30’lara demir atmışcasına , güneşin tam tepede olduğu vakti yakalamak da tamamen bir başarı olsa gerek.

Şehri turlama vakti …

Öyle bir hışımda tamamlayamamayı düşünmeden üstelik…

Selimiye Camii ilk durak ,  olmazsa olmaz,  uğramadan olmaz nadide bir eser…

Hayatınız boyunca yapılacaklar listesinde olmalı..

Mimar Sinan’ın çıraklık döneminde yapmış olduğu Selimiye ,  ilginç istatistiki bilgilere sahip…

4 minaresi olan camii’nin, o dönemde şehre giriş yollarından bakıldığında ,  3 minaresi varmış gibi görünmesi , tamamen mimari bir başarı olsa gerek…Nitekim minareler o kadar simetrik ki anlatılması güç…

İçi ise başka bir dünya…Mutlaka uğrayın,gezin görün ,  ibadetinizi de yapın…İnsanın tüylerini ürpertircesine bir yapıt…

Ve yemek vakti…

Farklı bir yere gelmişken nerde ne yenir sorusu , olmazsa olmazlarımızdandır…

Nitekim ,  cadde uzerinde kime sorduysak almıs olduğumuz aynı cevaba uyarak ,  Niyazi Usta’da solugu aldık…

Ciğerin hası , kralı …

Hem yapılışına şahitlik ettik ,  hem de afiyetle yedik…

İyi terbiye edilmiş ,  sinirleri alınmış ,  eşsiz bir lezzet…

Mutlaka yemenizi tavsiye ederiz…

Şehri turlarken  sokaklarında, caddelerinde , kaldırımlarında her an samimiyet görmek ,  içtenlik hissetmek sanırım sadece Edirne’ye özgü değil ,  Anadoluluğun getirdiği bir hissiyat olsa gerek…Ama başlı başına farkındalığı hissettiriyor Trakyalı da…

Bir de ‘ 2. Geleneksel Bando ve Ciğer Festivali’ne’ denk gelmek…Felaket şans desek yeridir…

Özetle Edirne ,  Sokaklarının ciğer koktuğu ,  misafirperverliğin hat safhada olduğu , biraz sahipsiz , yalnızlaştırılmış ama kocaman dünyası olan , bilinmeyenlerle dolu  nadide bir yer…

2. Beyazıt , tıp ve sağlık müzesine de uğramadan dönmeyin…Osmanlılar’da sağlık ve gelişim sürecine tamamen ışık tutan ,  inanilmaz  kolleksiyon abidesi bir yer…

Tıp biliminin tim incelikleri ile Osmanlılar’da tıp ve eczacılık bilimini öğrenmek için eşsiz bir yer…

Gelmişken Edirne’ye , sınır kapılarına da uğramamak olmaz ..Öyle ya biz de bir ayak basalım dedik Avrupa sınırına…

Heyecanla Kapıkule’ye direksiyon kırdık..15 km, 10 dakika sürdü sürmedi…

Tır kaynıyordu her yer…Giren çıkan , ilginc gorüntüler oluşturdu…

Gurbetçiler gidiyor ,  kimileri ise yeni giriş yapıyordu memlekete Bulgaristan’dan doğru…

Hemen sonrasında Pazarkule..Bu sefer de Yunanistan kapısı…

‘’Türkiye’ye hosgeldin tabelası’’..Tabi sadece Türkçe değil..Yunanca, Bulgarca, İngilizce de yok değildi hani…

Akşam Edirne’de kalacaktık…

Festivalden dolayı sokaklar dolu ,  korolar seslerini tüm sehre duyurmak icin belki bir kez daha sert sekilde basıyordu kemanın tellerine , üflüyorlardı flütleri bir kez daha…

İşin ilginç tarafı ,  Edirne’deydik ama ,  Yunanistan ,  Bulgaristan , komşu ülkelerden gelenlerle doluydu sokaklar…

Denilenin, düşünülenin aksine ,  Yunanlı , Bulgar, Türk kardeş…Buna bizzat şahitlik etmek de ayri bir güzel…

El ele, kol kola halaylar çekildi ,  belki biraz sirtaki belki biraz horon karışımı…

Ama hepsi harmanladı birlikteliği, kardeşliği dostluğu…

Keyifli geçen günün ardından ,akşam yemeği için de şiddetle Osman Usta’da köfte

yemelisiniz…

Veya Meriç Nehri’nin hemen yanında kurulu lokantalarda mola vermelisiniz…

İnegol ,  Akçaabat , Edirne köfteleri…

Her birinin ayrı yapılışı olsa da lezzetleri kendine has oluyor elbet…

Ama Selimiye Camii’nin yanında , Osman Usta’nın ilk mekanında bu tadı sakın kaçırmayın derim…

Ertesi gün ,  direksiyonu Krıklareli’ne oradan da İğneada’ya doğru kırdık…

Ülkemizin ne kadar zengin olduğunu bir kez daha görmek adına…

Önce düz ovaları aştık ,  peşine Yıldız dağları ve sonrasında Karadeniz uzaktan belirtti kendini…

Hemen Trakya’nın kuzeybatı ucu…

İğneada ,  kendini gizlemiş cennet gibi adeta.

Upuzun sahili 20 km’ye yakın kumsalı ile bulunmaz bir cennet…

Hele longoz ormanı ise muhteşem…

Sazlık gibi dursa da , dünyada diğer bir eşinin sadece Italya’da olduğunu bilmek de insanı heyecanlandırmıyor değil hani…

Uzak, evet çoğunlukla günü birlik gidilmesi güç bir yer… Ama bir an neden olmasın bile dedirtiyor insana…Değeceğini varınca anlarsınız..Benden söylemesi…

2 günlük seyahat veya tatil artık ne denirse ,  farklı birçok yer ve yaklaşık 700 km yol…

Keyifli bir seyahat olacak…

Rotayı takip edin ,

Bizden söylemesi ,

Kısa bir anektot ,

‘’’’’’Na’pıyon bea ??

Ahhynıı bea, sen na’pıyon bea ??

Ahhynı bea ’’’’’

Keşfe devam ,

Varlik Sezgin

Bozcaada

İlginc bir ada Bozcaada…

İnsanı hem kendine cekiyor, cektikce de içiriyor ,içirdikce de düşündürüyor…

Yine bir bahar günü düştük yollara…

Rutin ada seyahatimiz gelip catmıstı artık. Bu sefer 10 kişi , arkalı önlü 2 araba…

Yolculuk zorlu, bilen bilir eğer 90 km/s ile gidilecekse…

Zaman var, sorun yok , duracak yerimiz de çokça.

Önce Tekirdağ’da bir mola.Malum köfteleri tatmadan yola devam etmek olmaz

Yedik bir güzel, resimler bile çektirdik, güle oynaya uğurlandık Özcanlar Köfte’den.

Sonra Evreşe’ye uğradık.Herkes çok beğendi.Çok da eğlenceliydi.

Sabaha karşı Gelibolu’dan Lapseki’ye geçerken bulduk kendimizi

Lapseki’den de Çanakkale saatler 5.00’i gösterirken.

Ortam zifir gibi karanlık , karanlık olduğu kadar da tenha.

Bir hışımla Geyikli seferini yakalamak belki biraz da uyuruz diye erkenden aldık soluğu Bozcaada’ya karşı Anadolu’dan.

Yaklaştıkça uyku gitti bir anda. Ada göründüğünde ise, uyku falan kalmadı.Ne ilginç hem de herkes uyurken

9.00 da karşıya doğru hareket başladı.

Güneş de artık ısıtmaya Ada’ya 10.00 gibi geldik.

’’Savaş için değil barış için adaya gidiyoruz’’ sözü bir an kulaklarımda çınlanmadı değil

Otele yerleşmiştik artık.

Kimimiz yatakta kaybolurken kimimiz de cumartesinin sabahında hemen meydanda aldı soluğu

Ahmet abi , adalı. Yıllarını devirmiş adada.30 senedir de şarap fabrikasında bir fiil çalışıyor.

Geçen sene tanıttı kendisini bana.Insancıllığını dost canlısı oldugunu

Gelmeden önce de konuşmuştuk, sözleşmiştik.Sözünün eri ne de olsa..

Ve hemen bulustuk fabrikada harıl harıl calısırken.

Daha kahvaltı yapmadan tutuşturdu elime şarabı… ‘’Bu can dedi , ic kendine gelirsin’’ dedi..

Dedi ya , olur hemen akabinde , oldu da…Kendime gelmem fazla sürmedi…

Bir ilkti belkide bu…Öğlen olmadan şişe şarabı devirmek.

Ayrıldıktan sonra , buluştuk ekip ile, haydi dedik hazırız ‘’Ada’’ keşfine…

Düştük yollara güneyine doğru… Ada’nın güneyi çorak , hatta boz…İste ya o yuzden ‘’Bozcaada’’ deniyor

Anadolu’dan görünümü neyse o…

Guneyinde bir yer , ‘’Akvaryum koyu’’.. Görülmeye değer, berrak denizden , denizdeki taşlar ‘’Hosgeldin’’ derecesine sırıtıyor adeta.

Sonrasında yola devam edip , ‘’Ayazma’’ ‘’Habbele’’ derken , Rüzgar güllerinde aldık soluğu…

Rüzgar gülleri öyle enerji sağlıyor ki , tüm bölgenin yıllık enerji ihtiyacını karşılıyor.

40 metre uzunluğunda direkler üzerinde 20 metre çaplı pervaneler…

Önünde de alabildigine deniz ve ufukta da Gokçeada ile Semadirek ‘’Merhaba’’ diyor Güneşin hemen önünden dogru.

Hava güzel , berrak , bir elde sarap , ‘’Ask’’ kokusu tamamen. Daha ne olsun…

Güneş battıkca ürpermeler de bas gösteriyor.

Bir bakıyorsun güneş batmış.’’Batmaaa ‘’ desen de , tabii deklansorler bir bir de patlamalar halinde…

Kalabalık ki ne kalabalık… Tatili fırsat bilen gelmiş bizim gibi…

Güneş’in bir anda batması ile bir anda boşalabilir mi alan orada şahit olabilirsiniz… Nitekim güneş gitmiş , iş bitmiş…

Ve doğruca meydana dogru yola koyulmaca telası…

Ada’nın kuzey tarafı verimli topraklarla dolu..

Vasilaki , Cavus , Karalahna üzümleri birbiri ardına ekilmiş ,

Tuzu, suyu , toprağı verimli ki ne verim… Dünya’da ün salmıs adeta. Ulusal oldugu kadar, uluslararası şarap üretimi olmuyor değil burada.

Meydan’a gelince yer ayırttıgımız restaurant hemen kale manzaralı Koreli’den bahsediyorum tabiki.

Gerçi lezzetler birbirinin aynısı..Denız aynı ne de olsa… Bunun tadı kötüdür diye tuttukları balıkları denize atmazlar Bozcaadalı’lar…

İsraftan kacınırlar , kader kıymet bilirler…

Lezzetli ki ne lezzet…

Karides ise yediğimiz, şehirde yenilenler ne peki!! Yok yok tadı gerçekten farklı…

Hele bir de yanında beyaz şarap da açtın mı deme keyfe.

Sabah erken kalkan yaşar Bozcaada’da..

Cünkü günesin doğusu ile kuşların uçuşları , doğanın durulugu ve sessizliği ,bir yandan da denizin sade dalga sesine şahitlik edebilirsiniz.

Bu fırsatı değerlendirmemezlik etmeyin, ne de olsa Bozcaada’da yapılması gereken bir diğer şeydir bu.

Kahvaltı, Ege mutfağı… Domates receli , karpuz kabugu receli tat konusunda yarışır cinsten.

Yanında tereyağ ve kahvaltıların olmazsa olmazı maydanoz. Sağlıklı besleniyorlar canım..Daha ne olsun…

Ada’nın Meydanı’nda hemen çay bahçesinin arkasındaki kermeste , yerli halk yaptıklarını sergilerler…

Bayram’dır onlar icin bugun…Ekonomiye can kazandırma zamanı ne de olsa.

El yazmaları , hediyelik eşyalar dolu..Bir tezgahtan bir tezgaha koşmanız kaçınılmaz.

Tabii şarabı da boş geçmeyin ,

Şarap kültürdür, bir ritüeldir Ada için.. Ekonominin en önemli mihenk tasıdır…

Hatta bir yerli halktan duydugum cümle ise ilginc otesi ,

‘’Bizim icin sarap değil,şişesi önemlidir’’

E, desene yumul o zaman şaraba, şişesi sende kalsın canım…

Şarabı Polente’de içceceksin kardeşim…

Şöyle efil efil eserken rüzgar, gelip geceni de göreceksin

Sedirlerde otur ki ,  kolay kolay yer bulamazsın orada ,

Özel hissedersin kendini ,  öznel, 

Ada’nın sol tarafı Türk mahallesi , sağ tarafı Rum mahallesi olarak geçmekteymiş…

Valla, her ikisi de kardeşçe yaşıyor orada.Böyle tanıma ne gerek var dedim içimden…

Zengin Tenedos , olmus Bozcaada’da…Ahmet , Ali , Saki birlikte yasıyorlarsa, gerisine ne gerek var,öle ya!!

Severek gidiyorum her defasında Bozcaada’ya…

Arkadaslarla olunca ise daha bir anlamlı oluyor Ada…

Hava da güzelse dönmek yalan oluyor bir anda.

””””””””””””””””””””’

B ir sonraki ne zaman olur bilemem

O zamanı görebilir miyim o da mechul

Z aman ne gösterir muamma

C andır ada, dosttur adalılar

A yazması , Akvaryum koyu , Habbelesi ,

A ştır , aşktır, huzurdur , mutluluktur

D indirir insanı, arındırır çogu kötülükten

A ma her defasında bir parca bırakarak

”””””””””””””””””””””””””””

Keşfe devam ,

Varlık Sezgin

@varliksezgin

19 MAYIS

Biz 19 Mayıs’ız…

Evet, bugün 19 Mayıs…93 yıldır her yıl  heyecanla beklenen 19 Mayıs…

Kuşatılmış bir milletin ,  işgal altında olan bir toplumun yeniden kurtuluş mücadelesinin başladığı gün bugün.

Boyunduruk altına girmeye az kalmış ,  Türk’lük özümüzün kaybedilmeye başlandığı günlerden, kurtuluşumuzun günüdür bugün…

Bir milletin haklı gurur mücadelesinin yeniden alevlendiği ,  tüm toplum olarak tek yürek tek bilek oluşumuzun temellerinin atıldığı gün bugün.

Akılların tek bir sey icin mucadele edileceğinin ‘’BAGIMSIZLIK ve OZGURLUK’’ günüdür bugun…

Evet bugün 19 Mayıs…

1919 yılının 19 Mayıs’ı , işte bu heyecan ve mücadelenin temellerinin atılması icin Mustafa Kemal’in, eski bir gemi ile Samsun ‘a cıkışının günüdür.

O dev adamın yola çıkarken aklında neler vardı kim bilir ama , bir toplumu bu mucadelenin içine tek bir yumruk olarak sokmak kolay olmadığını o da biliyordu ..

Bir düşünün , 1. Dünya Savası’nı yeni bitirmiş yorgun bir millet kurtulus mucadelesine girecek.Elde yeterince ne silah var ne top ne tufek…Hadi onları bir kenara bırakın , ne yeterince aş var ne de yemek.

Halk yorgun, ekonomi yok denecek kadar az ,  herkes kendini kurtarmanın derdinde , ülkeyi yöneteneler artık iş işten geçmiş dediklerinde ,  bir umut cıktı Istanbul’dan yola herkesten gizli.

İngiliz komutan’a izin belgesi imzalattıgı gibi ,  düştü yollara Bandırma’yla.

3 günde vardı Samsun’a.Sadece 3 gün gibi kısa sürede aklından geçenleri bir bir yazdı, planlarını cizdi , amaç milleti toplamaktı, onay kağıdında yazdığının aksine…

Herşeyi göze almıştı o dev adam.Canından cok sevdıgı anasını Selanik’te bırakarak ,  vatanını korumak ugruna ,  hayatını, askerliğini , kariyerini hiçe sayarak, ülkenin bir karış topragını korumak ugruna… 

Vatan onu çağırıyordu, o da ‘’VATAN’’ ı çağırdı bugün bu mücadeleye…

İşte o gun bugun ,  Samsun’dan dogru gunes…Milli birlik ve beraberligin mucadelesi Samsun’da can buldu ,  yayıldı Anadolu’ya  adım adım ,  karış karış…

93 yıl öncesinin Turkiye’si , bugünü coşkuyla kutlamalı derken  , yeni neslin bugunun anlamını bütünüyle öğrenmeli , kavramı derken ,  bugun nedense malesef kutlanmamasını konusuyoruz…

19 Mayıs 1919 Kurtulus Mucadelesını ‘’KUTLANMAYACAK’’ diyoruz.

Kimi yerlerde Anıtlara çelenk koymak yasaklanıyor ,  ülkenin birçok yerinde stadlarda coskuyla kutlamalar olmuyor, milli birliğin harcı olan 19 Mayıslar anlamsızca  ‘’SOGUK’’ gerekcesiyle ‘’KUTLANMAYACAK’’ deniyor…

Ey Türk milleti ,  senin özgürlüğüne set vurmus ,  düşman işgallerinin kapına geldiği dönemde birliğimizi , benliğimizi , haklı özgürlüğümüzü teslim etmemiş bir ruhu yeniden canlandırılmasında öncülük eden Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışının kutlanmaması ne anlama geliyor?

Cocuklugum Samsun’da gecti..Samsunlu olmaktan cok gurur duyuyorum her Samsunlu gibi…

Ve yine her Samsunlu gibi 19 Mayıs’ların gelmesini sabırsızlıkla bekleyenlerdin, hala da oyleyim.

Hic bir cıkar gozetmeksizin ,  sokaklarda bu bayramı yaşayan genci yaşlısı ,  ‘’ÖZGÜR TÜRKİYE’’ diye bağıra çığıra bu bayramı kutlayabiliyorsa ,  özgürce ibadetini edebiliyorsa, demokratik çercevede her aklına geleni söyleyebiliyorsa, emeğinin karşılığını alabiliyorsa işte bunu , bu ‘’MÜCADELEYE’’ borçlu

Bunu kimse inkar edemez,  etmemeli de…

Hakkari’den Edirne’ye ,  Artvin’den Muğla’ya kocaman Anadolu’nun düşman işgalinden kurtuluş mücadelesine döndüğü gün bugün…

Ahmet amcanın ,  Fatma ninenin ,  kınalı kuzuların özgürce yaşayabilecek bir millet oluş mücadelesinin başladığı gün…

Ben bu gunu ,  layıkı ile kutlarım arkadas…Kimse bana set vuramaz,vurmamalı da…

Bugun, benim özgürlüğe adım atmak ıcın milli mücadelemin başladıgı gün…

Burası Samsun değil de ,  Urfa’da olsa ,  Antalya , Izmir ,  hatta Mayıs aylarında buz kesmiş Erzurum ,  Kars da olsa kutlarım arkadaş ,  sokaklarda anlı şanlı Türk Bayrağımı , elim kolum yorulana kadar savururum arkadaş ,

Stadlarda kutlamalar yasak…Bizler icin Stad yasaksa sokaklar var…Alırım Bayrağımı , sokaklarda şarkılar türküler eşliğinde dalgalandırırım arkadaş…

Buna kim sekte vurursa, Bayrağı’mı ona savururum arkadaş.

Samsun’da 19 Mayıs kutlamaları şimdi ne şenlikler eşliğinde kutlanıyordur.Her yer,  al yıldızdır…Sokaklar dolup taşıyordur..

Konser sesleri ,  tum sehri inletiyordur…

Goklerın yıldızları bir o yana bir bu yana ,  istikbalin temsilciliğini yapıyordur…

Kim bilir ,  onların sesinden ağlayan cocuklar da oluyordur…

Ağlama çocuk ,  o çıkan ses ,  vatanın özgürlük mücadelesinde akıllara kazınan sesi..Düşmanı ürküten ses.  

Akşam olur ,  meydanları dolduran halk, sokakları doldurur ,  hep bir ağızdan aynı şarlkıları türküleri söyler , geleceğe daha sağlam adımlar atmak , özgürlüğümüzü sonsuzlaştırmak icin…

Ben vatanımı sevenlerdenim her Türk gibi…ve yine her Türk gibi ,  19 Mayıs’larda sokaklarda olmak isteyenlerdenim.Her ilde her şehirde…

Bu vatanın özgürlüğe kavuşmasında dedelerimin emeği var ,  bu  mucadelenin başlamasında galiba benim de emeğim var…

Bu vatan hepımızın ,  19 Mayıs’lar hepimizin …

19 MAYIS BENİM ,  BEN 19 MAYIS’IM…

Varlık Sezgin

Ecz. Varlık Sezgin