Kategori arşivi: varlik sezgin

30’a geçiş.

İçi ne kadar dolu bir ifade ,

Yaş olmuş 30 ,çok yakın bir tarihe kadar sadece 20’li yaşlardaydık halbuki.

29 olsa da bu , 20’ydi işte var mı ötesi , 

Oysa ki ne heyecanla girmiştim 20’ye,

Daha dün gibi hatırlarım,

Göbek ata ata, naralarla şarkılarla türkülerle,

Belki de reşit olmanın verdiği hevesle ,

Yine arkadaşlarımla, ülkemin bir başka diyarlarında,

Hatırlar mısınız 10 yaşına bastığınızı ?

Sadece çocukluktu tabi , ne önemi vardı 9’dan 10’a geçişin..

Hele de 19’dan 20’ye yavaş yavaş…

Belki de üniversite yıllarıydı , heyecan dorukta, saniyeleri saya saya…

Sanki her kapı açılacak ,  öylece çat kapı ‘’heheeeyy’’ ben 20’yim, açılınnn dercesine

Belki de tekme atarak girilecek gibi, kapıların duvar olduğu 18’lerde ,

Oldu da başım göğe mi erdi?? Sadece tatmindi halbuki ,

30 olalı 72 saat oldu şunun şurasında, 

Bir girip çıkmak için neler vermezdim diyenlerinizi duyar gibiyim ,

Oldu bir kere, geri dönüş var mı hayatta?

Güneşin, her geçen gün ‘’Doğmasın’’ dercesine uyanırken, gözleriniz yavaş yavaş açılmasına ne demeli ,

Hareketlerini yavaşlatanlar bile yok mu aramızda ,zaman yavaşlasın dercesine

‘’Büyüdüm artık, bunları yapmamalıyım şunları dememeliyim , öyle davranmamalıyım diyenler milyonlara ulaşmış durumda …’’

20’lerin bitiminin son 3- 5 günü ise 20-30 arası neler yaşadıysan gelmiyor mu akıllara, iyiden iyiye düşünmesen de her sabah gözünü açtığında hatırlatırcasına ‘’ günaydın ‘’ dememeyi ihmal etmiyor muyuz?

20,21,22 üniversiteyi bitirme telaşı…

Bölüm ağır olunca ,ezberle dur öylece..Var mı ötesi…

Peki ya sonrası ,  bir heyecanla askerlik telaşı,

Askerlik ; Gelene geçene hocam demelerle başlayan macera, sonrasında tıpış tıpış  ‘’emret komutanım’’a nasıl da döndü?

‘’Bitsin bir an önce de iş hayatına atılsam’’ dediğimi de dün gibi hatırlarım o soğuk palaskalı hallerde..

Askerlik sonrası ,  iş güç telaşı…

Her erkek milyon kere duymustur herhalde ‘’ asıl askerlik, askerlik sonrası başlıyor’’ diye.

İşe girişler , sabah 8.00 akşam 17.00 arası çalışma maratonuna ayak uydurmalar ..

Belki samimi belki riyakar, yaşayarak öğrenmeler ,

Müdür davranışları ,  kurumsal ilişkiler, gereksiz samimiyetler ve diğerleri…

‘’Yok canım, asla beni etkilemedi, hiç yaşamadım böyle kurumsallıklar’’ diyen varsa anlını karışlarım, bilesiniz…!!

Yavaş yavaş, yaş ilerlerken 25’lere 26’lara , tamam dediğin anda, bir anda aldığın radikal kararlarla nerede olduğunu bilmediğin bir yerdesindir…

Kolay değildir ; Ama radikal kararları alırsın 20’lerde… Çok da müsahittir bu yaşlar…

Yaptıkların , gayet kabul edilebilir…Hür irade artık senindir ,  sürüklenirsin rüzgarda bir yaprak gibi, toslayıncaya kadar o duvara.

Evlenirsin ,  yuva kurarsın , çalışırsın , ya da alırsın çantanı basar gidersin uzak diyarlara…

Dönüp arkana bakmadan , usulca yol alırsın , belki de kendini ararsın; İyikilerin,keşkelerin gelir aklına ve daha bir hışımla yürürsün , tecrübe edindiğin herşey ile , hayat maratonunda.

Kendin gibi görürsün insanları, empatinin bol olduğu dönemdir 20’ler,  dönemezsin de geri , kabul edersin yanlış da olsa…

Keşkeler ile yatar kalkarsın belli bir dönem…Her keşkeyi , iyikilere dönüştürmek de senin elinde olduğunu sonra öğrensen de, gecelerce üzülürsün, ağlarsın belki de.

Tecrübeler birikir de birikir…

28-29 olduğunda ,  yol bitecekmiş gibi düşünmeler başlar usul usul.

Sanki artık emeklilik gelmiş gibi olur..

‘’30’da emekli mi olacağım acaba’’ gibi düşünceler de oluşur akıllarda…

Kağıt kalem alıp vasiyetini hazırlamaya kalkanlar da olmamış mıdır bu dönemde??

Ve bir akşam gelir ,  dostlarınla bir araya gelmişsindir…Sebep sensindir ,  sen ve 30!!!

Birliğinizin ilk saniyelerinde arkadaşların yanındadır.Seni yanlız bırakmazlar bu anlarda…

30’la ilk tanışma anımı sanırım unutmayacağım.

Denizde ,  Boğaz’ı delerken vapur , son durağa vardığımda olmuştum artık 30. Eminönü’nde denize baktığım anı sanırım unutmayacağım.

Nefes alamadığımı her an dün gibi hatırlayacağım sanırım.

Sıcak ve nemli bir yaz günü , yaş da beden de ruh da olmuştu 30….

İşte asıl soru , 30 gibi mi hareket etmeli , yoksa 20 ‘yi bırakmamalı mı ?

Adeta yeni bir asrı bitirmenin mutluluğu yaşanmalı belki de…

Belki de,  dün dündür bugun bugündür denip ,  yola devam edilmeli…

Bir arkadaş ne güzel dedi ,  ‘’Ekibe hoşgeldin’’ ,

Ya diğeri , ‘’ En güzel yaşlara merhaba’’ , peki ya diğeri ‘’ işte beklenen an’’

Güzel bir duygu 30 olmak ,

Yeni doğmuş gibi

3.yy yaşamak gibi

Tecrübeleri kullanma vakti ,

Keşkelerden ders alma vakti

Önyargılardan kurtulma,iyikileri anma vakti,

30 ‘u görmenin verdiği mutluluğu yaşama vakti ,

Şükr etme vakti,

Değerleri koruma vakti,

Zor olsa da daha da büyüdüğünü kabul etme vakti ,

İmkansız gibi görünse de , 30 olmanın zorluklarını da yaşama vakti ,

Hayatı 30’lu yaşama vakti ,

Yaş 30 olmuş ,  bakalım hangi limanlara doğru sürükleneceğiz ? Keşke biliyor olsak…

İyikilerle, keşkelerle, mutlulukla, hüzünle , kosturmacalarla, hüzün ve sevinç gözyaşları ile dolu dolu biten 20’lere elveda…

Her 30’lu olanlara merhaba ,  partide ben de varım!!!Davetiyem 10 Ağustos 2012 itibariyle geldi, merak etmeyin…:)

Sevgiler ,

Varlik

 

 

 

 

 

 

Trakya

Ani kararlar verir misiniz ?

Hani bir yere gideyim mi, gitmesem nasıl olur ? Ya boşver ne gerek var falan denir ya iste, öyle bir sürecti belki de benim yaşadıklarım…

Gerci önceden planlanmıstı , herşey rayında ilerliyordu ve de öyle olacaktı…

O sabah gözümüzü gün ağırırken açtık..Saat: 7.00 sularında uyandığımız gibi ,  buluşup doğruca Trakya yollarına koyulduk…

Gün her gecen saat, dakika saniye daha da kendini belli ediyordu Doğu’dan doğru…

Önce bir kahvaltı yol üzerinde..Börek çörek ile karın doyurmaca…

Sonrasında rotamıza koyularak Edirne yolunu tuttuk…

İlginc ki ,  yollar bombos, tek tük araba geciyor ,  kamyon bile nadirdi tüm yol boyunca..Halbuki TEM’de gitmenin verdiği mutluluk hızımızı cok da değiştirmemişti hani…En azından benimkini…

Edirne ,  Osmanlı’nın başkenti ,  tarihe tanıklık eden şehir , Avrupa’ya açılan kapı ,  gizem dolu, tutku dolu bir şehir…Ne denirse…

Hemen yanı ,  Avrupa..O süslü ,  sözde modernlik ,  batılılaşmışlık ve örnek gösterilen coğrafya…

Sanırsın ,  Avrupa olmazsa olmaz…

Hiç de bile…Hic farkı olmadığını gidin de görün…

Aksine ,  zenginliğin kültürün beşiğinde kaybolacaksınız Edirne’de benden söylemesi…

Öğle saatleri gibiydi varışımız.Sıcaklık da 30’lara demir atmışcasına , güneşin tam tepede olduğu vakti yakalamak da tamamen bir başarı olsa gerek.

Şehri turlama vakti …

Öyle bir hışımda tamamlayamamayı düşünmeden üstelik…

Selimiye Camii ilk durak ,  olmazsa olmaz,  uğramadan olmaz nadide bir eser…

Hayatınız boyunca yapılacaklar listesinde olmalı..

Mimar Sinan’ın çıraklık döneminde yapmış olduğu Selimiye ,  ilginç istatistiki bilgilere sahip…

4 minaresi olan camii’nin, o dönemde şehre giriş yollarından bakıldığında ,  3 minaresi varmış gibi görünmesi , tamamen mimari bir başarı olsa gerek…Nitekim minareler o kadar simetrik ki anlatılması güç…

İçi ise başka bir dünya…Mutlaka uğrayın,gezin görün ,  ibadetinizi de yapın…İnsanın tüylerini ürpertircesine bir yapıt…

Ve yemek vakti…

Farklı bir yere gelmişken nerde ne yenir sorusu , olmazsa olmazlarımızdandır…

Nitekim ,  cadde uzerinde kime sorduysak almıs olduğumuz aynı cevaba uyarak ,  Niyazi Usta’da solugu aldık…

Ciğerin hası , kralı …

Hem yapılışına şahitlik ettik ,  hem de afiyetle yedik…

İyi terbiye edilmiş ,  sinirleri alınmış ,  eşsiz bir lezzet…

Mutlaka yemenizi tavsiye ederiz…

Şehri turlarken  sokaklarında, caddelerinde , kaldırımlarında her an samimiyet görmek ,  içtenlik hissetmek sanırım sadece Edirne’ye özgü değil ,  Anadoluluğun getirdiği bir hissiyat olsa gerek…Ama başlı başına farkındalığı hissettiriyor Trakyalı da…

Bir de ‘ 2. Geleneksel Bando ve Ciğer Festivali’ne’ denk gelmek…Felaket şans desek yeridir…

Özetle Edirne ,  Sokaklarının ciğer koktuğu ,  misafirperverliğin hat safhada olduğu , biraz sahipsiz , yalnızlaştırılmış ama kocaman dünyası olan , bilinmeyenlerle dolu  nadide bir yer…

2. Beyazıt , tıp ve sağlık müzesine de uğramadan dönmeyin…Osmanlılar’da sağlık ve gelişim sürecine tamamen ışık tutan ,  inanilmaz  kolleksiyon abidesi bir yer…

Tıp biliminin tim incelikleri ile Osmanlılar’da tıp ve eczacılık bilimini öğrenmek için eşsiz bir yer…

Gelmişken Edirne’ye , sınır kapılarına da uğramamak olmaz ..Öyle ya biz de bir ayak basalım dedik Avrupa sınırına…

Heyecanla Kapıkule’ye direksiyon kırdık..15 km, 10 dakika sürdü sürmedi…

Tır kaynıyordu her yer…Giren çıkan , ilginc gorüntüler oluşturdu…

Gurbetçiler gidiyor ,  kimileri ise yeni giriş yapıyordu memlekete Bulgaristan’dan doğru…

Hemen sonrasında Pazarkule..Bu sefer de Yunanistan kapısı…

‘’Türkiye’ye hosgeldin tabelası’’..Tabi sadece Türkçe değil..Yunanca, Bulgarca, İngilizce de yok değildi hani…

Akşam Edirne’de kalacaktık…

Festivalden dolayı sokaklar dolu ,  korolar seslerini tüm sehre duyurmak icin belki bir kez daha sert sekilde basıyordu kemanın tellerine , üflüyorlardı flütleri bir kez daha…

İşin ilginç tarafı ,  Edirne’deydik ama ,  Yunanistan ,  Bulgaristan , komşu ülkelerden gelenlerle doluydu sokaklar…

Denilenin, düşünülenin aksine ,  Yunanlı , Bulgar, Türk kardeş…Buna bizzat şahitlik etmek de ayri bir güzel…

El ele, kol kola halaylar çekildi ,  belki biraz sirtaki belki biraz horon karışımı…

Ama hepsi harmanladı birlikteliği, kardeşliği dostluğu…

Keyifli geçen günün ardından ,akşam yemeği için de şiddetle Osman Usta’da köfte

yemelisiniz…

Veya Meriç Nehri’nin hemen yanında kurulu lokantalarda mola vermelisiniz…

İnegol ,  Akçaabat , Edirne köfteleri…

Her birinin ayrı yapılışı olsa da lezzetleri kendine has oluyor elbet…

Ama Selimiye Camii’nin yanında , Osman Usta’nın ilk mekanında bu tadı sakın kaçırmayın derim…

Ertesi gün ,  direksiyonu Krıklareli’ne oradan da İğneada’ya doğru kırdık…

Ülkemizin ne kadar zengin olduğunu bir kez daha görmek adına…

Önce düz ovaları aştık ,  peşine Yıldız dağları ve sonrasında Karadeniz uzaktan belirtti kendini…

Hemen Trakya’nın kuzeybatı ucu…

İğneada ,  kendini gizlemiş cennet gibi adeta.

Upuzun sahili 20 km’ye yakın kumsalı ile bulunmaz bir cennet…

Hele longoz ormanı ise muhteşem…

Sazlık gibi dursa da , dünyada diğer bir eşinin sadece Italya’da olduğunu bilmek de insanı heyecanlandırmıyor değil hani…

Uzak, evet çoğunlukla günü birlik gidilmesi güç bir yer… Ama bir an neden olmasın bile dedirtiyor insana…Değeceğini varınca anlarsınız..Benden söylemesi…

2 günlük seyahat veya tatil artık ne denirse ,  farklı birçok yer ve yaklaşık 700 km yol…

Keyifli bir seyahat olacak…

Rotayı takip edin ,

Bizden söylemesi ,

Kısa bir anektot ,

‘’’’’’Na’pıyon bea ??

Ahhynıı bea, sen na’pıyon bea ??

Ahhynı bea ’’’’’

Keşfe devam ,

Varlik Sezgin